13.05.2012

di mi? ne acaip!

Hepsine hazırdım. Halen hazırım da denebilir ama zulalarımın hepsi Türkiye'de kaldı. Tahliye planları, nerelerden uzak durulacağı ve nereye sığınılacağı da hep İstanbul'a göre hazırlandı. Artık uzay molozu mudur yoksa zombi midir bilmem ama post-apokaliptik bir dünyaya hazırım. Hiç bir şey benim o apokalips dediğimiz olayı atlatabileceğimi garantilemiyor tabi de hazırım yani. İşin ilginç yanı dünya da buna hazır. Eşim normalde bilim-kurgudan tiksinir, komedi görünce rahatsız olur ama farkettik ki bu aralar okuduğu kitapta insanlar önce durup sonra uyuyp sonra ölmeye başladılar. Her yerde bir istila, bir "5 kişi kaldık güvenli yer bulup sevişelimcilik", bir "zombinin kafasını patlatmadan inmez abi"cilik mevcut. Bunun sebebinin zombilerin insan veya canlı olmadıkları için televizyonda çatır çatır öldürülebilmeleri olabilir. Öte yandan 500 milyon kişilik yerde 7 milyar olmamız da genel olarak insanlar üzerinde, en sosyal en arkadaş canlısı (bkz: yavşak) kişilerde bile, bir yeterılan tavrının doğmasına sebebiyet verdi. . Herkesin zobilerin kalkmasını beklemesinin sebeplerinden biri bu. Bir diğeri artık geçtiğimiz yüzyıllara kıyasla cinayetten yırtmamızın çoĞk zorlaşmış olmasıdır. Neticede kimse anneanneme gıcık oluyorum diyemiyor. Bunun yerine tonton nineyi zombi hayal edip (ki yaşlı insanları hayalde zombileştirmek çok kolay) "bu hatun bana saldırmaya kalksa üzülürüm ama beline tekmeyi koduk mu kalça felan tuzla buz olur sonra yerdeyken kafaya sıkmak kolay olur" diyoruz. Bu aslında insanların birbirinden nefret edişinin bir yan ürünü. Romero yaşayan ölülerden bahsederken kapitalizm eleştirisi yapıyordu belki ama "occupy movement"ın ivme kaybetmesi ve orospuçocuğu medyanın eylemcileri tembel ve hiç bir işe yaramaz adamlar olarak göstermesinden sonra "yok anacım amaç özüme işlemiş bir öteki tiksintisi üzerine kurulursa daha şevkle beyin dağıtırım"a döndü. Bir de McDonalds ürünlerinin 74 AY kadar bozulmadan hatta böcek bile değmeden saklanabildiğini farkettik. Yiyebiliyor muyuz bilmiyorum ama eğer hala tüketime uygunlarsa (yani en azından üretildikleri ilk an kadar -zira ben bir aralar Mc hastası olmama rağmen artık tüketmiyorum, çünkü aletin baştan tüketime pek uygun olmadığı kanıtlandı) sağa sola zulalasak? Yani şimdi bi bigmac yesem tadı pek hoşuma gitmez herhalde (son 6 aydır kendimi baya tü kaka diyerek şartladım çünkü) ama bütün gün zombilerden kaçıp ağlayarak akraba katletmekten bıktığım bir günde sığınağa gelip, o açlıkla menüye gömülmek bende nasıl bir his yaratır bilmiyorum. Belki eski güzel günleri hatırlayıp hüzünlenicem. Yok ya ne hüzünlenicem... Belki belkenilen zombi partisi fast foodlardan olacak? Processed food dediğimiz ürünlerin zeka geriliği yaptığı biliniyor neticede. Bir insandan zombi yapmak içinse 2 gün toprak altında bekletmek yeterli. Fast foodun beynin oksijen kaynağını tıkayacak kadar kolestrol barındırıyor olması ise bir gerçek. Abi ama o zaman da ilk zombiler şişko olanlar olacak gibi bir çıkarımımız oluyor ki nedense literatürde şişman zombilerin saldırı metodları arasında kusmak var... o ne ya? Öte yandan demin aklıma gelen bir yöntem ise zombileri tekrar topluma kazandırıp hayatta kalanlar için daha az stresli bir hayat sağlayabilir. Yöntem şu: iki kişi zombiyi tutar 3. kişi chainmail gauntlet ile (tercüme etmeye kasmıyorum) zombinin ağzını açıp tenis topu tıkar. Tenis topu yerine zombinin üstüne dolap devirip (daha ağır birşey olmaması lazım ki kırık kemik sayısı minimum olsun) eski dostumuzun kafasını koli bandıyla böyle 5-6 kat çevirip ısıramaz hale de getirebiliyoruz. Bu yöntem tenis topundan daha iyi çünkü çene sağlam olmasa da uygulanabiliyor. Elde ettiğimiz arkadaşları ise alternatörlü koşu bandına koduk muydu al sana yenilenebilir enerji. Gerçi yenilenmek derken eskimiş zombiyi atıp yenisini koymaktan bahsediyorum... Ama şimdi kalkıp da ee gene çevreye zararlı demeyin. Çevre mi kaldı her taraf (m)illetin babanesiyle doluyken?