22.06.2013

çok da tatlı değil...

Baban ve daha sonra Annen var oldu dediler sana. Onlardan önce kimse yokmuş. Sanırım Babanın daha önce dengi olan bir eşi daha varmış ama bir ara hop noluyor dediği için ayrılmışlar. Büyük patron kovmuş o kadını bahçesinden. Gidip başka insanlarla beraber olmuş diyorlar. Şeytanla, iblislerle sevişmiş diyorlar.
Baban kendi kaburgasından yaratılan Anneni sevmiş. Sevmemesi için bir sebep yokmuş zaten. Büyük partonun bahçesinde ekmek elden su göldenmiş zaar. Ekmek diye bir şey yok tabi bu dönem. Yokluk konsepti de yok henüz.
Bahçenin tek kuralı varmış. Ortadaki ağacın meyvesini yeme. Meyve zamanla nardan elmaya dönmüş olabilir şeklen. Kanımca nar daha uygun çünkü Bilinç ağacının meyvesi çünkü Bilinç tek kelime ama içinde bir sürü tane var.
Neticede Annen şeytana uymuş ve o meyveyi ısırmış. Hatta bununla kalmayıp Babana da yedirmiş. Şeytan bu noktada artık ne kadar işlevseldir bilemiyoruz lakin Havva'nın "aklı başına gelince" çıplak olduğunu farketmiş. Bu durum üşüdüğü için rahatsız etmiş olmalı çünkü çıplaklığından çekineceği kimse yok.
Büyük patron Annenin kendini yapraklarla örtmeye çalışmasından meyveyi yediğini anlamış ve onları bahçesinden kovmuş.
Bence bunların hepsi "cehalet huzurdur"un süslü anlatımı. Ama çocuğa başka türlü anlatamazsın bunları...
Öte yandan Cennetten kovulduktan sonra Annen acı içinde doğurma cezasına çarptırılmış. Şu noktada Şeytanın da zamanında kovulduğunu ama Cennette Anneni ayartabildiğini de hatırlatmak istiyorum.
Bir kere bu sadece Annen o meyveyi yediği için gerçekleşebilen bir durum. Biraz şok etkisi yaratabilir şimdi yazacağım şeyler ama tıbbi terminolojidir ahlaksızlık olarak adlandırma lütfen. Doğum sadece korku yüzünden acılıdır. Doğururken dalga dalga orgazm olan kadınların sayısı çok. Bir Pi sayısının basamakları kadar değil henüz ama bu Babanın suçu.
Özlediğin, aradığın ve ulaşmak için uğraştığın şey Cennete geri dönmek değil mi? Bu yüzden o Meyveyi yemiş olmaktan şikayetçisin sanırım. Bu yüzden hiç yememiş gibi davranıyor olmalısın. Başka türlü anlayamıyorum yaptıklarını.
Anlayamıyorum dedim. Şair bu dizelerde çocuklarının şu anda Narda vitamin olduğunu söylemeye çalışıyor.
Benim sana bazı şeyleri Anlatmaya çalışmam Annenin zamanında Babana meyve yedirmesiyle aynı şey aslında. Ben ve benim çocuklarım Bilinçli olacaklar. Sen ve senin çocukların da öyle.  Lakin sen çocuklarına benim oğullarımı Kabil'in,Lilit'in dölü olarak Anlatacaksın ve ben çocuklarıma senden uzak durmalarını söyleyeceğim.
Meyvenin tadını çıkar diyeceğim çocuklarıma. Pişmanlardan uzak dur ve Meyvenin tadını çıkar. Doktor olacak çocuklarım. Yardıma ihtiyacın olur belki diye. Sen kalkıp döveceksin seni kurtarmaya yemin etmiş olanları. Bu "Yemin" denen şeye ne kadar güvendiğini gösteriyor. Psikologlar bu duruma yansıtma derler. Savunma mekanizmasıdır. Kendine yakıştıramadığın durumu karşı taraf yapıyormuş gibi tanımlar ve inanır bazen insan. Ben senin Yeminime inanmamandan senin Yeminlerinden kolayca dönebildiğini çıkarıyorum ama belki de Meyveyi henüz sindirememişsindir.
Bütün yazı boyunca Sen ve Ben diyerek ikimizi ve soyumuzu ayırdığımın farkındayım. Beni bu noktaya sen getirdin. Bunu asla unutma. Çocukların dönüp dolaşıp Dünyanın şeklini tartışırken benim çocuklarım büyük ihtimalle artık bu dünyada olmayacaklar. Utandırıyorsun çünkü Bilmekten. Korkutuyorsun. Önce isim takıp sonra o ismi kötüleştiriyorsun. Çocuklarımın üstünde iz kalıyor. Sinirleniyorlar ama senin çocukların gibi kalaslarla, satırlarla ifade etmiyorlar kendilerini.
Sen çocuklarına ilk emir olan "OKU!" yu bile öğretmiyorsun. Benim çocuklarım yazarak iletişiyorlar halbuki...
Meyveden korkmana veriyorum bütün bunları. Bilmekten, Düşünmekten KORKUYOR olmalısın. Belki de daha kolaydır bunlar. Bilemiyorum
Ve kalkıp bana Cennete gidemeyeceğimi söylüyorsun. Sırf Meyvenin tadı hala ağzımda diye...
Büyük patron seni almayacaktır bahçesine. Meyveyi yemeden önceki haline dönme isteğinden veya Meyvenin kendisinden nefret ettiğin için değil. Meyveyi kullanarak GÜNAH işlediğin için.
İstemiyorsun biliyorum ama BİL ki Bilinçli olmak Biat etmekten çok daha zor.
Meyvenin tadı o kadar da tatlı değil yani.
Bir çocuğun tek cümlesine satırlar, paragraflar, sayfalar doldurtuyor Bilinç.
Zorlama olarak algılamanı istemem evet ama aslında Kardeşin olan Gavur'un bir lafı var
"the blessed of us should help the rest of us, until the rest of us become the blessed of us" diye. Tercümesi "Kutsanmış olanlar diğerlerine, diğerleri kutsanmış olana kadar yardım etmelidir" şeklinde
Sanırım bu noktada Kutsanmanın Meyveyle ne kadar ilgili olduğunu anlamışsındır.
Al bir ısırık Adem oğlu. Çok da tatlı değil ama bu ilk öğrendiğin şey zaten.
Başına gelenleri Ceza olarak görüyorsan bunun suçlusu Ben değilim.
İlk ekşilik bu olsun...
Lakin Nar antioksidandır. Bir yerden sonra temizler Bilinç kendini.
Sokak çocuğuna tinerci deyip dışlarsın. Sonra o kalkıp "Bu illetten nasıl kurtulacağım? Kimsem yok senden başka." der. Satır satır, paragraf paragraf, sayfa sayfa ağlarsın.
Güzeldir çünkü o çocuğun gülümsemesidir esas Cennet. Her gün sana içinden ve içten teşekkür etmesidir o çocuğun. Kurtarırsın, Kutsarsın ve o çocuk temizler vicdanını.
Ama bir ısırık al lütfen. Bütün korkun "yemişlerden duydum ekşiymiş" düşüncenden kaynaklanıyor. Sen Bil neyin nasıl olduğunu. Sana durumu anlatanlar Yeminlerle süslüyor Yalanlarını, Gerçekleri tokatla örtüyorlar belki.
Korkma.
Yarın bir gün dudaklarından "Sen yanımdaysan iyiyim kardeşim." sözü dökülecek başka türlü ekşilikleri solurken. Sırılsıklam ve zar zor nefes alıyor olacağız ama Cennette olacağız Kardeşim.

3.06.2013

"Sen yanımdaysan iyiyim kardeşim."

Perşembe gecesi Toronto'ya döndük. Uçağımız biraz rötar yapmıştı ben de annemi bir kez daha arayıp şirinlik yapayım dedim. Telefonu açtığında sesi bok gibiydi. bu bok gibi tanımı aslında yeterli değil. benim dilim yeterli değil annemin sesini tarif etmeye. Ne oldu diye sordum bizim çocukların çadırlarını yakmışlar sabah dedi. Bizim çocuklar kim diye düşündüm önce, sonra kim çadır yakar kim çadırLARI yakar diye düşündüm. Gezide dediğinde de nedense düşmedi jeton. Evet Taksimin ortasındaki Gezi parkı için bir protesto vardı ve Mimarlar Odasından tanıdıklar (annemin bizimkiler dedikleri) oradaydılar ama ben 3. boğaz köprüsü için kesilecek binlerce ağacı daha çok önemsiyordum. Sanırım bundan uzun sürdü kafamın çalışması...
Toronto'adki eve girdiğimde bilgisayarıma kavuştum diyerek önce tozunu sildim aletin. Sonra facebooka girdiğimde bir haller oldu bana...
Siviller her zamanki gibi yüksek sesle hapşırsalar biber gazı sıkılıyordu zaten. Bu durum çok yeni veya özel değildi. Benim arkadaşlarım da her eyleme giderdi. Ben de giderdim gerçi şimdi bizimkiler de her boka katılırlar gibi bir şey anlaşılmasın. Bu seferin farklı olmasının sebebi bir birlik halinin oluşuydu. İnsanlar küt diye organize olup biber gazından nasıl korunulur, etkileri nasıl geçiştiriliri paylaştı. Sonra insanların evlerini açtıklarına dair mesajlar akmaya başladı.
Sanırım medyanın normal haline alışmışlıktan kaynaklanıyor ama daha sonra gördüğüm resimler beni delirtti diyebilirim. Metakognitif bir söylem gibi gelebilir ama bana neler oluyor diye düşündüm. Beni normalde kan tutar çünkü... gözlerimi ekrandan ayıramadan gözü çıkmış (gerçekten) birinin resmine kinle bakarken buldum kendimi. Bu 5. gün olan olay. Arada iki kere buradaki destek mitinglerine gittik ama arkadaşlarım 18 saat gaz  yemiş ve hala yiyorken benim burada bağırmam kesinlikle züğürt tesellisi gibi geldi.
Sürekli nasıl yardımcı olabilirim diye düşündüm ve yapabileceğim tek şey olarak facebook iletilerini paylaştım. Bir twitter hesabım yok. Gerçi açmak ne kadar zor o ayrı mesela ama kafası kesik tavuk halinde paylaştım bir çok şeyi. Baya bir yanlış bilgilendirme de yapmış olabilirim. Bu sebepten birilerinin canı, gözü, ciğeri yandıysa çok çok özür diliyorum.
Gelelim bana neler oluyor dediğim haller dışında yüzümde sabitlenmiş gülümsemenin sebebine... Arada öyle güzel mesajlar okudum ki şimdi bile tüylerim diken diken oluyor. Eylemcilerin birbirlerini gözetlemesi, koruması ve yardım etmesi; tek vücut olmaları; linçleri,yağmaları önlemeleri ve daha bir çok şey. Bu durum eylemin amacından daha çok etkiledi beni. 30 yaşındayım ve ilk kez Türk olmaktan GURUR duydum.
Herşeyi özetleyen ve gözlerimi dolduran anekdot ise, hiç oynamadan direk copy paste ile ekliyorum,
 "Serdar MJk Tepe dostumuzun tecrübesidir...."Dun Dolmabahçe'de Toma'nin 10 metre onunde bir tenteyi tutuyorduk barikatin onunde. En fazla 10 kisi. Gazdan, sudan bayilma noktasina gelmistik artik. Yanımdaki cocuk cok oksuruyordu "iyi misin" diye sordum, "sen yanımdaysan iyiyim kardesim" dedi. Hic tanimadigim adam bunu dedi bana dun. Hayatim boyunca yasadigim en güzel an olabilir."
Uzakta olmak ilk kez endişeden çok bütün eğlenceyi kaçırmış olma hissini uyandırdı bende. Sanırım sadece bu "Sen yanımdaysan iyiyim kardeşim." sözü yüzünden.
Keşke yanınızda olabilseydim de ben de iyi olsaydım kardeşlerim...
Hepimizi çok seviyorum.